Depremler, bir toplum üzerinde yarattığı fiziksel yıkımın yanı sıra ruhsal etkileriyle de derin izler bırakabilen felaketlerdir. Türkiye gibi aktif fay hatları üzerinde yer alan ülkelerde, depremler sonrasında oluşan ruh sağlığı sorunları giderek daha fazla ön plana çıkmaktadır. Uzmanlar, bu doğal afetlerin insanlar üzerindeki psikolojik etkilerine dikkat çekerek, depremin ardından yaşanan travmayı yönetmek için gerekli adımları belirtiyor. Uzman psikolog Dr. Ayşe Yılmaz, depremin ruh sağlığı üzerindeki etkilerini ve bu etkilerle başa çıkmanın yollarını aktarıyor.
Depremler, bireylerde stres, kaygı, korku ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi ruh sağlığı sorunlarına yol açabilir. İzmir ve Marmara gibi büyükşehirlerde meydana gelen depremler, birçok insanın günlük yaşamını olumsuz yönde etkiler. İnsanlar, sevdiklerini kaybetme korkusu, evlerini yitirme endişesi ya da yaşamlarının nasıl şekilleneceği konusunda belirsizlik gibi duygularla baş başa kalır. Uzmanlar, depremin yarattığı bu psikolojik yükün, sadece felaket anında değil, uzun vadede de etkili olduğunu ifade ediyor. Depreme maruz kalan bireyler, daha sonra sosyal ilişkilerinde zorluklar yaşayabilir, kronik anksiyete ve depresyon gibi durumlara yatkın hale gelebilir.
Dr. Ayşe Yılmaz, depremin yarattığı ruhsal etkileri en aza indirmek için 7 önemli öneride bulunuyor:
Dr. Yılmaz, bu önerilerin uygulanmasının, deprem sonrası ruh sağlığını korumanın ve iyileşmenin önemli adımları olduğunu vurguluyor. Unutulmamalıdır ki, doğal afetlerin sonuçları hem fiziksel hem ruhsal olarak etkilerini uzun vadede gösterebilir; bu yüzden toplumsal dayanışma ve bireysel destek unsurları, bu acı deneyimlerin üstesinden gelmek için elzemdir. Deprem sonrası ruhsal herhangi bir sorunla karşılaşıldığında, mücadele etmeye değer ve yardım istemek asla bir zayıflık değildir.