Günümüz dünyasında uluslararası ilişkileri şekillendiren birçok faktör bulunmaktadır. Bu faktörlerden biri de bölgesel güçlerin varlığı ve onların uluslararası politikadaki etkisidir. Ancak son dönemde çeşitli olaylar, analizler ve araştırmalar, İsrail'in bölgesel güç olma iddiasını sorgulamaya başladı. Foreign Policy dergisinde yer alan bir makale, bu durumu çarpıcı bir şekilde ele aldı. Peki, İsrail’in bölgesel güç olma yolundaki geleceği ne gibi engellerle karşı karşıya? Bu sorunun yanıtı, Orta Doğu’nun karmaşık jeopolitik yapısına, güvenlik tehditlerine ve bölgesel ilişkilerin dinamiklerine dayanmaktadır.
Son yıllarda İsrail, Orta Doğu'daki konumunu güçlendirmek için çeşitli stratejik hamleler gerçekleştirdi. Ancak bu hamleler, her zaman beklenen sonucu vermedi. Örneğin, 2021’de imzalanan Abraham Anlaşmaları, bazı Arap ülkeleriyle ilişkileri normalleştirmeyi amaçlarken, diğerleriyle olan gerilimleri artırdı. Yine de, İsrail'in bu anlaşmalarla kazandığı diplomatik kazanımlar, bölgede daha geniş bir etki yaratma arzusunu pekiştirdi. Fakat İsrail, bölgedeki güç dengelerinin değişmesiyle büyük bir zorlukla karşı karşıya kaldı. İran’ın nükleer programı, Hizbullah’ın yükselişi ve Filistin meselesi gibi sorunlar, İsrail’in stratejik hesaplarını zorlaştırdı.
İsrail, aynı zamanda, iç politikadaki çatışmalar ve seçim belirsizlikleri nedeniyle de zayıfladı. Hükûmet değişiklikleri, ulusal güvenlik politikalarının tutarlılığını azalttı ve bu durum, İsrail’in uluslararası arenadaki prestijini sarstı. Yine de, İsrail'in teknoloji ve askeri alanlardaki üstünlükleri, güç dengesinde hala önemli bir etken olarak öne çıkmaya devam ediyor.
Bölgedeki dinamiklerin değişmesi, İsrail’in müttefikleri arasındaki ilişkileri de etkiliyor. Özellikle Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin yükselişi, İsrail’in stratejik hesaplarını etkileyen faktörler arasında. Bu ülkelerin İran’la olan gerilimleri, İsrail ile olan ilişkilerini güçlendirirken, aynı zamanda bölgedeki güvenlik tehdidini artırmakta. Fakat, bu dinamiklerin ne yönde gelişeceği hala belirsizliğini koruyor. Arap Baharı ile birlikte oluşan yeni güç dengeleri, İsrail’in bölgesel müttefiklerini de sorgulamaya itti.
Öte yandan, Türkiye’nin Orta Doğu’daki rolü de yeniden şekilleniyor. Türkiye, Libya ve Suriye’deki etkisiyle bölgedeki güç yapısını değiştirmeyi hedefliyor. Bu durum, İsrail’in bölgesel stratejilerini daha da karmaşık hale getiriyor. Artan rekabet, bölgede barış ve istikrarın sağlanmasını zorlaştırıyor. Buna ek olarak, ABD’nin Orta Doğu politikalarındaki değişiklikler, İsrail’in komşuları ile olan ilişkilerini de etkiliyor. Biden yönetimi, bölgedeki güç dengesini değiştirme arayışında olduğu için, İsrail’in stratejik hesaplamalarında yeni bir boyut ekliyor.
Bütün bu faktörler bir araya geldiğinde, İsrail'in bölgesel güç olma iddiasının sürdürülemez hale geldiğini söylemek mümkün. Diplomatik kanallar ne kadar açık olursa olsun, Orta Doğu’daki güç mücadelesi, İsrail'in bölgesel hegemonyasını ciddi şekilde tehdit ediyor. Bazı analistler, bu durumu değerlendirirken, İsrail'in kendi stratejilerini yeniden gözden geçirmesi gerektiğini vurguluyor. Özellikle, Filistin meselesine yönelik çözüm arayışları, bölgedeki istikrar için bir anahtar olabilir.
Sonuç olarak, Foreign Policy dergisinin makalesinde vurgulanan temel nokta, İsrail'in bölgesel güç olma iddiasının, yaşanan jeopolitik gelişmeler ışığında zayıfladığıdır. İç tehditler, komşu ülkelerin stratejileri ve uluslararası ilişkilerdeki belirsizlikler, İsrail'in stratejik gücünü zorlaştırmakta. Bu dinamiklerin gelecekte nasıl şekilleneceği ise, Orta Doğu'da yeni bir dönemin gelişine işaret ediyor olabilir. Dolayısıyla, İsrail’in bölgesel gücü sürekli olarak sorgulanırken, analistlerin bulguları, bu sürecin derinlemesine anlaşılması açısından kritik bir role sahip olacaktır.